FEYZULLAH AKTAN 22 Kasım 2014 Cumartesi gecesi canlı yayın konuğumuz oldu.
25 Kasım 2014 saat 16.00’dan itibaren programın tekrarında (kasetten canlı olarak) yine yayın konuğumuz oluyor..
Tek Rumeli TV ekranlarında buluşalım:
İkinci baskısı da tükenmek üzere olan “Domuz Dolabı” adını verdiği kitabının sonunda üç soru soruyor Feyzullah Aktan:
1- “Yani ne olmuş?”
2- “Olayın asıl suçluları kimlerdir?”
3- “Ve.. neden kendi vatandaşlarını domuz dolapları ile kızıla boyamaya çalışarak başka bir ülkenin rejimine hizmet edenler yakalanıp cezalandırılmadılar?”
*
Yanıtını da kendince veriyor; “Yani -sivil asker fark etmiyor- ‘Her devrin adamları’ her devirde iktidarın emrinde ve korumasında yapacağını yapıyor…”
*
Yerel gazeteciliğin duayeni Feyzullah Aktan’ın sorularından hareketle bizim görüşümüz:
http://www.ondergazetesi.com.tr/
“Ordu siyasete karışmasın” denildi, ancak ülkesine sahip çıkacak çağdaş yurttaş yetiştirilemedi. Ordu, ulusuna sahip çıkma noktasına geldiğinde “darbeler” yaptı ama düşlenilen toplum yaratılamadı.
“Vatanı kurtarma” adına yapılan işkencelerle gerçek vatanseverler baş başa kaldı.
Ordumuz “halk ordusudur”, dar gelirli ailelerin evlatlarının yönlendirdiği saygın bir kurumdur. Maddi ve manevi değerlerini yitirmeye başlamış bir toplumun içinden çıkacak halk ordusunun, sonraki yıllarda nasıl temiz kalabileceği düşünülemedi.
*
Köylüyüz denildi, yetmedi ilave edildi; “bir mozaik gibiyiz”.
Yollar yürümek için, yurt yerleşmek içindir.
Yollara tarla, bahçe, üniversite, hastane, fabrika yapılmaz!
Bütünlüğünü koruyamamış, küçük bölümlere ayrılmış parçalar, yeni bir amaç doğrultusunda bir araya getirilerek düzenlendiğinde bunun adına “mozaik” denmez mi?
Evet, bunun için yeniden bir “taban” oluşturulur ve bunun üzerine bölünmüş, parçalanmış bölümler gömülür, yapıştırılır, oturtulur. Amaç doğrultusunda yeni bir bütün oluşturulur.
Dünyadaki bilinen bütün yollar, bütün mozaik, bizim “Kurtuluş Savaşımızı” gerçekleştirebilecek güçte değildir.
*
Batı medeniyetini yalnızca “Avrupa Birliği” zannettik. Oysa “Türkiye Cumhuriyeti” bir GÜNEŞ değil midir?
Bu güneş bir “konfederasyon bayrağı altında” sıradan bir yıldız olabilir mi?
Ülkemiz, içte ve dışta karşılıklı fayda ve saygı ekseninde, bütün dünya ülkeleriyle her alanda ilişki içerisinde olmalıdır.
Eksiklerimizi, daha az eksiği olan ülkeleri örnek alıp, kendi gerçeklerimizle harmanlayarak, ihtiyacımız olan yasa ve düzenlemeleri oluşturabilirdik.
“Avrupa Birliğinde” ısrar etmek ancak, “bir avuç, dolar milyarderine” ve onların, medya, bürokrasi ve siyasetteki yandaşlarına yaramaktadır.
SİYASET, MEDYA, BÜROKRASİ ve SERMAYE, Timur Selçuk’un da deyimiyle “mahşerin dört atlısıdır.” Bunlar uluslar üstü “Güç ve Para” tarikatına üye olmak için çabalar.
“Dört atlının yurtsever ve ahlaklı olanları, aydınlanma, kalkınma ve bağımsızlığın küheylanı” tanımlamasına uyar.
Ancak, ben de üzgünüm ki bu noktada küheylanı şahlandıramadık ve maalesef “Kişiliğimizi de kaybettik…”
* * *
Tahmin ediyorum ki bu üç önemli sorunun cevabını siz de buldunuz, bazılarını da zaten biliyordunuz.
Örneğin 27 Mayıs 1960 hareketini gerçekleştiren 38 kişilik Milli Birlik Komitesi üyeleri, çok çabuk birbirlerine düştüler. 12 Mart 1970, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 post modern müdahale süreci de öyle… Tek ortak görüşlerinin, devrin iktidarını devirmek olduğu anlaşıldı. Devrim yasalarını; içinde “uygarlık düzeyini aşmak” da bulunan Atatürk İlkelerini unuttular. “Her devrin adamlarının” kuşatmasına da direnemediler.
Yapmaları gerekeni yapmak yerine sadece kendilerini “Daimi Senatörlük” “Başkanlık Konseyi” “Anayasal Dokunulmazlık” gibi zırhlara bürüyerek geleceklerini garanti altına alıp dağıldılar.
Sonuç olarak bizce de “Ülkenin bugünkü duruma düşmesinde onların payı büyüktür.”
Leave a Reply