KEYİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eler’in Tek Rumeli ekranlarında sunduğu “Alternatifsiz Gündem”de bu hafta (09.05.2015, Cumartesi) ünlü gazeteci ve yazar Cüneyt Ülsever ile söyleştik.
Ülsever, Rumeli’nden göçüp gelmiş insanlarla kendi ortak paydasını tanımlıyor.
Bu bağlamda kendisini “Rumeli kızanı olarak” görüyor ve bundan büyük keyif alıyor. “Mübadil” olmanın keyfini yaşıyor, rahmetli babasının “Muhacir” olarak nitelenmeye karşı duyduğu öfkeyi gülümseyerek anıyor.
*
Rumeli göçmeni olmak Ülsever için ne demek?
Babasının ve annesinin soyu, Kavala İli Drama Kasabası Sarışaban Nahiyesi Kurudere Köyü’nden Samsun’a göçenlerden.
Cüneyt Ülsever ikinci nesilden, yani kendini “Rumeli’yi görmeden Rumeli asıllı Türk” olarak niteliyor.
Kendini Rumeli’ne ait hissediyor ama o yerde doğmamış, o yerde büyümemiş, sorulduğunda göğsünü gere gere ben “Rumeli göçmeniyim” diyor.
Nesli, 19’uncu yüzyıl, 18’inci, 17’nci ve hatta kim bilir 16 ve 15’inci yüzyıldan beri Anadolu topraklarından uzak düşmüş, ancak bütün benliğiyle kendini Türkoğlu Türk hissedenlerden…
*
Ülsever’in göçmelik duygusu öylesine tanıdık ki;
Görmediğimiz bir yerlere ait olmak, hatta neredeyse oraları hâlâ kendimizin sanmak.
Rumelili olmak, Trakya, Balkanlar, Mora’dan Tuna boylarına kendimizin saymak.
Buralara sonradan gelmemişçesine, kendi vatanın, kendi toprağın olduğunu içselleştirmek…
Oralarda el âlemin “azınlık” saydığına boş verip kendini çoğunluk görmek…
Sonra, “memleket” bildiğin o topraklardan koparak, Anadolu’ya kavuşmak…
Vatana kavuşunca da “Neden koptuk!” diye devamlı kurmak, kurgulamak, düşlemek, düşünmek…
Nesiller boyu görmediğin yerleri özlemek.
Ülsever, bir Rumelili için göçmenlik duygusunu özetle böyle anlatıyor.
26 Eylül 2010 tarihli Hürriyet’te yayımlanan “Bir Rumeli düğünü” başlıklı yazısında Ülsever, Keşan’daki diğer izlenimlerini de aktarıyor, ilginç bir yazı, öneririm.
* * *
Öte yandan Ülsever’e göre Türkiye’nin kronikleşmeye yüz tutmuş temel meseleleri var.
Bu meseleleri aşmadan “muasır medeniyet” olmak, ötesi huzur bulmak, başımızın dertten kurtulması olası değil.
Bu meselelerden en önemlisi “geçim derdi”.
Türkiye “biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar” sarmalında her an her türlü huzursuzluğa açık bir ülke.
Ülkede işsizlik yüzde 11,3 gibi çok yüksek bir oranda.
Bu rakam, 3 milyon 260 bin ailenin düzenli bir gelire sahip olmadığını gösterir.
İşsizlik oranı 15-24 yaş arasında yüzde 20 ve her beş gençten biri işsiz.
Demek oluyor ki bu gençler, her türlü melanetin kucağına her an düşmeye hazır.
İşi olanlar da huzurlu değil.
Ülkemizde her 100 TL kazancın 55 TL’si borç ödemelerine gidiyor.
Çalışanlar borçlu.
Bunun sonucunda tasarruf oranı yüzde 23’den yüzde 12’ye düşmüş.
Bu düşüşün anlamı, ülkenin kendi öz kaynakları ile yapabileceği yatırımların yarı yarıya azalması demek.
Sonuç olarak Cüneyt Ülsever de diyor ki;
Maalesef bu haliyle Türkiye, sorunlarını aşmadan ne içeride, ne dışarıda huzur bulabilir. (A.AK)
Leave a Reply